Ticari Nitelikteki Taşınır Satış Sözleşmelerinde Ayıptan Doğan Sorumluluk Bakımından Kanunun Alıcıya Yüklediği Külfetler
Hukukumuzda satış sözleşmelerinde ayıptan doğan sorumluluk 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (“TBK”) ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (“TTK”) kapsamında düzenlenmiş olup, bu yazımızda ticari nitelikteki taşınır satışlarında satıcının ayıptan doğan sorumluluğu bakımından kanunun alıcıya yüklemiş olduğu külfetler üzerinde durulacaktır.
Genel bir ifadeyle ayıp, satıcının satışa konu mala ilişkin alıcıya vaat ettiği ve objektif olarak bulunması gereken nitelikler ile satışa konu malın kullanım amacı bakımından değerini veya ondan beklenen faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan niteliklerin bulunmaması olarak tanımlanabilecektir.
Satıcının ayıptan doğan sorumluluğu da satılanın, satıcı tarafından vaat edilen nitelikleri taşımaması veya satılanın niteliği gereği değerini veya ondan beklenen faydaları azaltan ya da ortadan kaldıran eksikliklerinden dolayı satıcının sorumluluğunu ifade eder. Bu anlamda satıcının ayıptan doğan sorumluluğu satıcının kusurundan bağımsız olarak kanundan doğan bir borç niteliği taşımaktadır.
TTK kapsamında tacirler arasındaki ticari nitelikteki taşınır satışlarında satılanın ayıplı olması halinde, TTK’deki özel hükümler saklı olmakla birlikte, esas olarak TBK’de yer alan ilgili hükümler uygulama alanı bulmaktadır. Nitekim TTK m. 23/1 hükmünde, “Bu maddedeki özel hükümler saklı kalmak şartıyla, tacirler arasındaki satış ve mal değişimlerinde de Türk Borçlar Kanunu’nun satış sözleşmesi ile mal değişim sözleşmesine ilişkin hükümleri uygulanır.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Bu kapsamda, tacirler arasındaki ticari nitelikteki taşınır satışlarında esas olarak TBK hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Özel hüküm niteliğinde olan ve aşağıda değineceğimiz TTK m. 23/1-b. (c) hükmünün uygulama alanı bulması için ise satış sözleşmesinin her iki tarafının tacir ve satış sözleşmesinin tarafların ticari işletmeleriyle ilgili olması gerekmektedir. Her iki tarafı tacir olmayan satış sözleşmeleri ile her iki tarafı tacir olsa da taraflardan birinin ticari işletmesi ile ilgili olmayan satış sözleşmeleri bakımından TBK m. 223’e göre hareket edilecektir. Bu bakımdan alıcının satılanı gözden geçirme (muayene) ve ayıpları bildirme (ihbar) külfeti, süre yönünden TBK m. 223 ve TTK m 23/1-b. (c) hükümlerinde farklı esaslara bağlanmıştır.
Satılanın gözden geçirilmesi, alıcı veya temsilcisi tarafından teslim alındığı yerde bizzat kendisince veya bilirkişi marifetiyle yapılmalıdır. Gözden geçirmenin kapsamı ve usulü satılanın mahiyetine, ilgili ticaret dalına, ticari ve yerel örf ve adete göre belirlenir. Gözden geçirme giderleri, satılanı teslim alma giderlerinden olduğu için alıcıya aittir. Gözden geçirme külfeti satılandaki açık ayıpların tespit edilmesine ilişkindir. Gizli ayıplar ise olağan bir gözden geçirme ile tespit edilemeyecek nitelikte olduğundan gözden geçirme ile araştırmaya konu edilmez.
Alıcının, satılanı gözden geçirmesi neticesinde bir ayıbın varlığını tespit etmesi halinde bunları kanunda öngörülmüş süreler içerisinde satıcıya bildirmesi gerekmektedir. Alıcı bildirimde satılandaki ayıpları açık ve somut bir şekilde belirtmeli ve satılanı bu haliyle kabul etmediğini açıklamalıdır. Ayıp bildiriminin geçerliliği herhangi bir şekil şartına tabi olmayıp, yazılı şekilde yapılması ispat kolaylığı sağlaması açısından önemlidir. Bildirim külfetinin yerine getirilmiş olduğuna ilişkin ispat yükü alıcı üzerindedir.
Gözden geçirme ve bildirim külfeti, satıcının ayıptan doğan sorumluluğu bakımından şekli şartları oluşturur. Alıcı bu külfetleri yerine getirmediği takdirde kural olarak ayıptan doğan sorumluluk hükümlerinden yararlanamaz ve satılanı kabul etmiş sayılır. (TBK m. 223/2-c.1) Ancak ağır kusuru var ise satıcı, ayıbın kendisine zamanında bildirilmemiş olduğunu ileri sürerek ayıptan doğan sorumluluktan kurtulamaz. (TBK m. 225/1)
Tacirler arasındaki ticari satışlar yönünden TTK m. 23 hükmü ile TBK’den farklı olarak alıcı tarafından gözden geçirme ve bildirim külfetinin yerine getirilmesi gereken süreler kesin olarak belirlenmiş durumdadır: “Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda, Türk Borçlar Kanunu’nun 223’üncü maddesinin ikinci fıkrası uygulanır.”
Buna göre teslim anında, gözden geçirmeye gerek olmaksızın, olağan bir inceleme ile ilk bakışta fark edilebilir nitelikteki ayıplar aşikâr ayıp olup, satılanın alıcıya tesliminden itibaren 2 gün içerisinde satıcıya bildirilmelidir. Alıcı bu ayıpları bilerek malı satın ve teslim almışsa, satılanı ayıbıyla birlikte kabul etmiş sayılır. (TBK m. 222/1)
Satılanın teslimi anında açıkça belli olmayan, olağan bir gözden geçirme ile tespit edilebilecek olan ayıplar açık ayıp olup, bu tür ayıpların satılanın alıcıya tesliminden itibaren 8 gün içerisinde satıcıya bildirilmesi gerekmektedir. Bu süreler hak düşürücü süreler olup, malın alıcıya tesliminden itibaren başlamaktadır.
Olağan bir gözden geçirme ile tespit edilmesi mümkün olmayan, kullanıma bağlı olarak zamanla ortaya çıkan gizli ayıp için ise TTK m. 23’ün yollamasıyla TBK m. 223 uygulama alanı bulur. Buna göre gizli ayıbın dürüstlük kuralı ve halin gereklerine göre zamanaşımı süresi içerisinde hemen satıcıya bildirilmesi gerekmektedir.
Yukarıda belirtildiği üzere, alıcı, gözden geçirme ve bildirim külfetini yerine getirmediği takdirde seçimlik haklarını kaybeder. Lakin bu durumun istisnası olarak, satıcının ağır kusurlu olması halinde veya satıcılığı meslek edinmiş kişilerin bilmesi gereken ayıplar bakımından bildirim külfetinin zamanında yerine getirilmediği ileri sürülmek suretiyle sorumluluktan kurtulmak mümkün değildir. (TBK m. 225) Bir diğer deyişle, satıcının satılanı ayıplı olarak devretmekte ağır kusurlu olduğu veyahut satıcılığı meslek edinmiş kişilerin bilmesi gerekli ayıpların söz konusu olduğu durumlarda, alıcı gözden geçirme ve bildirim külfetini kanunda öngörülen süreler içerisinde yerine getirmemiş olsa dahi ayıptan doğan seçimlik haklarını kullanabilecektir.
Av. Berkan Sivri